Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ne kötü ! ne kötü !

- iki gün oldu ağzından bir harf firar etmedi şahsıma gerçeğini göremediğim hiç bir nefesin değmedi hala tenime gecenin amansız bir vaktinde gördüğüm iki kişilik bir biletti resmin yanlış anons ! yanındaki değilim ben, karşında çocuksu hıçkırılıklara iç kanaması karşında kalem tutan bir öğrenci karşında iç yamalayan terzi karşında lüzumsuz  çünkü yalnız fotoğraflardan bakar gibisin bana ! yanında güldüğün biri olabilme hayallerinin yanı sıra yanında ağladığın biri olmak isterdim ki yanında ağladığın biri yanında güldüğünden daha değerlidir hayatta. o senin büklüm masum ve hicaza mutlu gülen yüzün kaşlarından kayan çocukların ellerinden tuttum gece yarıları gece yaraları senin ellerinin onun boynuna dokunurken dökülürdü boynumdan ki benim başka başka şeyler dökmüşlüğümde vardır yokluğunda. tek kişilik döktüğüm çaylardan yüzümü hüznümü kanımı ellerimi ayaklarımı döküpte toplayamamışlığımı geçersek dökemediğim içimin doluluğunda dökülen yağmur devrilen iskelet

bazen ölüm kin tutar ayakta kalanlara

- kırılan kapı kolları sökülen lambalar ve altı tozlu bırakılan ev terlikleri. bazı aynalarda hala kiri var yüzümün ölümü örten gazete kağıtları seri ilan sayfalarında gönüllü hayallerim aynayı temizlerken yüzüme yüzüme vuran tüm geçmiş sancını yırtarak, yıpratak aldığım intikam mektuplar sararınca mı yaşlanır insan mürekkepler akınca mı  yoksa çökünce mi derisi damarlar altına ? rengi iki ton aşağı inmiş bir beden rengine uygun topraklar üstünde gördüğü ilk ışığı umut sanacak kadar saf, ilk yavruyu büyütecek kadar merhametli ilk çocuğa sarılacak kadar vefalı bazen ölüm kin tutar ayakta kalanlara. senin siyah beyaz fotoğraflarında yıllanan anılar senin siyah beyaz fotoğrafların yanında kalan şaraplar senin kanını emdiğin şarapların dudaklarında kalan lekesi benim omzuna bükülen bileğinde belim gözlerinden düşerken boynuna açılan paraşüt gözlerinden düşerken boynuna takılan aklım tanrım bazen ölüm kin tutar ayakta kalanlara o senin ömrümün coğrafyası çizilmiş e

EN SON

- ne zaman yazarsın bilmiyorum, ama ne zamandır susuyorken pek bekledim. haddim değil, hakkım değilken hatlarına ressam olduğum yüzünün dudaklarından vapurlar uğurlarken  kirpiklerindeki kelebeklerden ömürler biçtim gözbebeklerine. dudaklarındaki bir bordonun kanıma saplantılı derin kesiği soluk boş bakışlarındaki düşüşlerimde  dilleri efsanelere dönen halkın inşası oldu galata kulesinde. yarısını öteki basamakları gülerek kovalayanlar yarasını öteki masalarda rakılar kaldırarak uğurladılar. söz veriyorum biz seninle böyle olmayacağız. söz veriyorum biliyorum çünkü sen haddime değil hakkıma değil bana değil. biz birbirimize aynı cümleye düşen iki bilinmeyenli denklem biz birbirimizin eşitsizliği biz aslında  denk değiliz birbirimize. sen uyurken çok değerler verdim sayılara bir günün tarihini dünden çıkararak yarınları o kadar çoğalttım ki bazı heceleri fazlalaştırmak için dörde böldüm bazen iki elim iki ayağımı  bana doğru

baktığın tarafda değilim

-  baktığın tarafta değilim. gözlerine işlenmiş kanatların rüzgara ters saçlarındaki uçurtmalar kara ve göz bebeklerin yetim büyüyor sevgilim karanlıkta !  parmaklarının sıralı omzunda bir asker eli vur emrini bekliyorken çöken dizlerim ellerim serbest, firari bir eylem direttiklerim senin siyahına koşan kalp kan izlerini silmeyi unutan aklım hangi hatıranda unutulduysa renkleri tüm fotoğraflarının devrilen kadehlerinden öptüğüm dudak payların ben uykunda sabahı boyadığım kelebek hem bana bırak, beni bırakmadan  renklerini bağışlayacağım hayatımın hayatının karelerine  ama baktığın tarafta değilim ki  gördüklerinden ürken ve yitirdiğin güven ki ben de biraz sokak köpeği tasviri  yazdığım günlüklerde biraz sahip arayışında. adımlarını attığın sokaklardaki kediler torunlarını büyütürken senin hayata iyi gelen tarafından öldürdüğün bir beden yatıyor satırlarda. altını çizdiğin sözlerde kesilen bileklerim tekrar tekrar okuyupta kuruttuğun dil bakmadığın tarafa fır

Ben bir militanı sevdim

"Teslim Olmayacağız !" yazıyordu çocuğun tuttuğu pankart Uzun bir ideolojinin miğferi içinde Düşündüğün kurgu montajları Kırmızı beren, adli tıp koridorlarında meydan okurken çaresizliğe Bir militanı sevdim ben. Sloganında deniz sesleri Mağrur mahir kokusu ve erdal'ın yaşında yaşıyor bir çocuk. Bağlamanın eskiyen tellerini  Saçlarımla değiştirmek Çalmadığın yanık türkülere bir tezene vurmaktır Sevgilim, Bir militanı sevdim ben. Dağların şehirlere paralel tütün kokusu pencerelerde Yıldızlara senden daha yakın olamadım üzgünüm Okuduğun kitaplarda adım geçmiyordu bilirim Ben silah tutmadım  İçimi deşen kalemden başka. Koyu kırmızı çilekli bir gülüşünün Kokusu gelirdi ki başaklardan Artık tarlalara da sürüldü emperyalizm. Dağdan kaçan bir ceylan taşır kirpiklerin  Annen kızıl ordusu yerin Ben kahraman belledim seni köyümün Sevgilim Dudaklarında direnenlerin birleşen sesi Ben bir militanı sevdim. Barikatında soluk alan ateşin Odun parçası değilsem eğer, Sol kolun havada  Çarpa

Ayrılıklar erken saatte olmalı

-Birbirimize veda ederken Ağlayacak bir köşe aradım Başını ve sonunu merak etmeden. Eve temiz gitmem gerek Kirli bir ayrılığın Vaktinden sonra Düşmemem gerek yürürken. Ayrılıklar erken saatte olmalı 8 buçuk gibi mesela Kara haber tez yayılsada Hayatını temize çeken anlar Erken başlamalı. Otobüs duraklarını sordum Parmakla gösterdiler Adresi sordum, beraber yürüdük. El adamı oturduk bir masaya Çaylar Erdal bakkal kadar olmasada İsmail abi de iyi demler. Havanın suyun iklimin tüm zaferleri  Sohbetimizin meydan muharebesiyken Nedir dedi hikayen. Hani kesiktir bileğin Yaz ortası uzun kolludur giydiğin Acı tende  Kirli kilot altın Altı üstü hafif bir mülteci gülüşü Bir de bakıma muhtaç bir bakış kuşanmış -ya işte derslerde fazla yaralı veriyoruz, hocalar pek kumandan. Çalıştığım cephelerde savaşmadık, bilmediğin coğrafyalarda hayat bilgisi dersleri ağır geliyor insana. Verdiğin kayıplardan içindeki orduyu eksiltmekle öğreniyorsun matematiği, hüznün edebiyatını geliştiriyor istemeden. Kalkal

Sayın Hakimler ve Savcılar yüksek kurulu

-Tutki bölündü bir bulut Ayrıldı kollar  Benzin istasyonlarında kurşunsuz dolduranlar pek mi masum  Yoksa Filtresiz sarılan tütünler mi daha ağır  Tutki bölündü bir bulut Ayrıldı ikiye Yıldızlar düşer içerinden Düşer düş kanamaları çocukların Kırmızı bültende aranan nakiller Fazla yıldızı olan varsa versin. Kan kırmızı Gece siyahı Zeytin gözlü kimilerini tarif ederken Mavi gözlü devler de sağolsun Ama  Kimi kadınlar da göğün yarasıdır Ve şimşekler çakar ağladıklarında Doğal afetleri raydan çıkmış bir treni Tren istasyonunda raylara atlamayı bekleyen intiharcısının Üstüne sürüyor makinist Allah'ım !!! Çektiğim dert mi ağır Yoksa 100'ü geçen açlığın adelet arayışı mı ? -Nuriye ve Semih'in işi geri verilsin- Ki benim savaşmakla kazanılamayan bir sevgiyi öğrenmem gerek ! Nerede bu asker Nerede bu polis İçimde bir panik ataklarla darp ediliyor yokluğum Mahkemeye tanık gerek Getirin beni ağlatan kadını ! Sayın Hakimler ve Savcılar yüksek kurulu Si

Emrah'ı Serbes't bırakın - Emrah Serbes için yazılmıştır

•Emrah'ı Serbes't bırakın -bir cinayet işlenecek bu gece karakollar beyaz et kesecek vakti geldiğinde suç üstleri yıkanıp  giydirilecek üstümüze. vakit tamam düşen düşler ıslandı kuyusundan kurudu güneş birbirimizi yakmakla başlıyor ateş hava karlı kış Emrah'ı Serbes't bırakın bu iş çözülecek. çarşamba'dan okunan cuma selası hangi şehrin iliyse iliğinde beslenen organizmalar asil çeteler olmalı bir çetelesi göz kapaklarının kirpiklerinde dostlarının parmak izleri fazla yakınlığın getirdiği cinayetlerinin  ben miyim kurbanı ! oyun parkında oynayan çocuklar Pendik köprüsünden yürürken intiharım canlanıyor. Yahu Emrah'ı Serbes't bırakın içimde kalbim kalbim vuruyor soysuz derime  bir diz  9 suları öpüşeceğiz alelacele diz çökünceye kadar her şey. yerler nasılda buz, karlar yağmış kadar belime ellerim üşüyor ayaklarım düşüyor kemirgen bir ağzın titreyişi vuruyor şakaklarıma kanıma giren bir sadakatin inancı düşüyor içime. Tanrım sen geri çekil, ben affedeceğim.

Kimlikli bir yalansın sen

-Kafama sıkılan cümlerinin  Kanayan harflerinden bir bileklik  Ve koynumdaki yılan Prangaların paslandığı yerden alıp gelse sana zehrini Öpse bileklerinden Hangimizin kanar dudakları ? Göğüslerimde kör bir kesik Kulaklarımda kırık kasetler Gözlerimdeki kısa kesit Ayrılık hikayesinde şart değil aldatmalar ! Metne bağlı kalmadan kaldığın dakikalardan Ağzından çıkan her söz Suç aleti iken Orman katili baltalar Kağıt kesen makaslar Ve sen her koşulda kesersin Birbirine kesişen yapışık doğruları. Bir sokak lambası basbağırıyor gece yarısı Aydınlığımı kirletmeyin şerefsizler ! Biz öpüşürken sönmüştü ışık  Susmuştu dil Kanamıştı yara Merhemi olmayan küçük ebatlı cümlelerle sarmıştın tenimi Artık iyileştim. Balıklar yattığı yeri unutmaz bir tek İnsan yandığı yeri  Bilirsin  Alev ağlıyorken Beni sen yaralamıştın. Şimdi Tükendi fiil Sustu saat Bitti gün Karşımda görsem bir yerden sıyırır gözlerim Sıyırır gidersin Kimlikli bir yalansın sen.  -rızaçelik

Tanrıyı öperdim

-Matem havasına girmişse gök Ve bir baş sağlığına bürünmüş yontma çiçekse bulut Acizlerin maskesiyse attıkları nutuk Bazı insanlar tetikte bekleyen yağmurların ateşini bekler Islanabilmek için sevdiğiyle. Sevgilim, Bazı silahlarda iyileştirir yaraları Yağmur ölülerini verir toprağa Burnunda romantik bir koku Sen şiir yazarsın damlasına. Ahmakça ! Karıncalar ölürken sel, Sincaplar kaçarken toprak kayması Ve sana gelirken bütün ıslanmış Şehvetle titriyor kamçısı dudaklarım Tanrım bağışla ! Sevişirken birbirmizi yaraladığımız parkta kan izleri Çimlere basarak kaçarken seslendim Sevgilim ! -ya da ardımızda ne kaldıysa, tanım'sızım.- Annem bilmiyor severek büyüdüğümüzü, Yoksa ağlar Beni bir ağrı sarar  Ve öldürürüm tüm yastıkları. Ölen zerrelerinin matemidir kara bulutlar Ve roller değişmiştir artık Burnundaki ölülerin kokusuna sıfat bulmak Duasını şiirden okumak damlalarının Tanrıyı utandırmasa Tanrıyı öperdim. -rızaçelik