Kayıtlar

yıllar boyu kaybettiğin yolları bir hayatın bedeni üstünde aramayı hissetiren şey neydi ?

Resim
   tenindeki çizgilerin uzun yolculukları andıran loş gölgeleri arasında aranan bir bileti kesen nefesimin bıraktığı heyecandan, öperek uyandırdığım masal kahramanlarını andıran yükselip alçalan göğüslerin ve şu köz gözlerinin ardında saklanmış çiğ yavrusu etimin kanayan sıcaklığında pişen, piştikçe aşka dönüşen ecel terlerinin doruklarda bırakttığı tadı damaklara tercih etmek aptallık mıdır?    seni ne seviştiğim ne sevdiğim bir günün hatrına anıyorum ki, henüz adını yeni öğrendim. sana benim olmayan hangi hayatı yakıştırdıklarını düşünüyorum. düşünüyorum sana yakışmasa da hayatım. ideolojilerinin hangi kapılarını kapadığı umrumda değil ama içinde nerede gizli bir yol varsa, nerede cinayet tehlikesinin uyarıları yanıp duruyorsa orada kalmam gereken bir adımın olduğunu düşünmeyi aklımdan çıkarmak istemiyorum.    bana hiç resim çizdirmediler. hayallerim mümkün olmayan hayallerle sınırlıydı. sevişmenin teni terk eden ruhların birbirine girmesiyle sevişmek olduğunu sanarım. sana sen

bir insanın bir insana kızamadığı noktada;

Resim
bir insanın bir insana kızamadığı noktada ; bakın bir kedi bir kemiği kaç parçaya ayırır yahut  bir yalan kaç günü kurtarır geçmişten ?  bir insanın bir insana kızamadığı noktada ; sağından akıp giden trübin, soldan ivmesi yüksek kayıplar veren kalp nerede o acil tıp teknisyeni ritmi bozuk işte kalbimin. bir insanın bir insana kızamadığı noktada ; diyorum ki  toprağın kaldırma kuvveti yok ölüler de meraklı değil yatmaya. bir insanın bir insana kızamadığı noktada ; ah nerede o eskiler o kokuşmuş ve ıslak mecaz tarihi eser. bak dedim avlu, ellerim ıslak ve hala fedakar aklım. bir kütük kaç eşit parçaya bölünürse  o kadarım. bir insanın bir insana kızamadığı noktada ; operatör çekmiyor, nasıl ulaşılmazım bazı anlar içimde kalıyor. bir insanın bir insana kızamadığı noktada ; bak bir harf nelere kâdir, bir nokta neler götürüyor bir soluk neler neler, bir dakika o kadar kısa bazen. bir insanın bir insana kızamadığı noktada eksilir ve çarpımı sıfı

aynı sorulara takıldık

Resim
aynı sorularda takıldık ve kimsenin mecali kalmadı başka sorular aramaya. birbirine sırt çeviren iki duvar gibi soluksuz içeriğinde kızgınlaşan patlayan parlayan ampul gibi gibi gibi  sahiden gelen fakat işlem eksikliğinden düşen türkçe gibi dilim sürçtü demeksi ihaneti önce kendine kesmek  bilirsin  dalgınlığına gelirken,kendine getirmesi  yani  yatsıyı bekleyen bir yalan gibi. aynı sorularda takıldık ve kimsenin beklediği cevap gelmedi kağıtlara. senin kalemin kırık benim aklıma gelenler teneffüsü bekliyor dikkatler çok dağınık. anladığından çekiniyorsun,söylediklerimden aldığın kuvvetle çekiliyorsun çekilmenin verdiği gururla çiğneniyorsun. gölgeler her zaman saklamaz aslını aslını da yitirir ışık sen  bende  sana imara açılan tende  yeni yaralar açıyorsun. işte  aynı sorularda takıldık ve kimsenin umrunda değildi kimin düştüğü. rızaçelik

dört yirmi beş

Resim
korkarım yalnız öleceğim dedim, bir aynaya. yeraltı meyhanelerinden sarhoş çıkıp asfalta ağız silen serseri yol kenarıydım, bakarken. durup dörtlüler yaktığım hayatın evresi bu vakit. bir an intiharı yakıştırdım kendime.  üstümde kareli gömlekler, açılara dik yaraşır süratle çarpıştığım yüzlerde buldum kendimi. affedemediğim tanrılar dizdim metinlere. tarlaya dikilmiş karga kovucusuydum bazen . bu çirkinliğim ona yakışırdı ancak. hala daha düşünürüm, kafam bardaktan dudaklara düşen suyun her yutkunuşta akla getirdiği anılar kadar karışık. kimisi için çok üzgündüm, sonuçlarını bile bile yapmış olsakta. ki sevişmenin de eksilmek olduğunu öğrendim çoğu kez. defarlarca eskilmeyi de sevdim. ama aşırılığı fazlalıkta aradığında yok oluyorsun.  insanın gerçekten en büyük şansıdır zaman. ben tüm şansımı kaybettim eksilerek. şimdi  rehberler alfabedik sıralarla isim kovalamaca yarışında ben ellerime vakit ayıramayacak kadar tutunamaz haldeyim. intiharı düşünd

ezberimde kalan tek onun yeri

Resim
benim senden aldığım bir yara benim senden koparamadığım bir çığlık benim senin yolundan akan kanım nasıl kızgınım tanrıya, içimde kaynama noktasını geçmiş demir gözlerimin altından akıp giden lavlar merak etmeyin yanmadım kimsenin aşkına. ama kızgınım kendime. sokaklarını bilmediğim bir kentte yalnızım ve insan ezberinde kalan yerde güvenli hisseder kendini ezberimde onun yeri ama biliyorum bir köpek gibi çıkarmış annem rahminden beni her yanım her tarafım herbir köşem gider yolu bu şehrin. öfkeli ve alçak düşen sarhoşluktayım o kadar kızgınım ki bakmayın bana sakın bildiğim tek yol bu. insan ölümün bile güvenle gelmesini ister ve katil aynı bıçakla kaçını öldürmüştür gereksiz detaydır. ben yine en iyi onun ellerinde ölürüm kızgınım ama ezberimde kalan tek onun yeri. -rıza çelik

gelirken ağustos giderken şubat

Resim
bazı gece buğusu kalmış sabahlara uyandım kendimi kuruladığım bulutlar ve üstümden ameliyatı yarıda bırakmış doktorun unuttuğu neşterleri sökmekle başladı kahvaltılarım. ben ağaçlara yaprak ören sen yolları bozuk çürük şehirlerin kırık havası ikliminle iplerini koparttığın  bahar. dilimden biten tüylerle başladı  içimdeki eksikliğim ve  yazılacak çok sözümün kara tahtası kadar kara yüzün. dişlerimden canımı çıkarmakla başladı hayata dönüşüm artık yarının sana beni getirmeyeceğinden eminim. düşüm sana bir de düşmüşlüğüm kalmıştır eski bir defterde. aklımı adına taktığım portmanto iskelet senin bir kemiklerinde fayda var geri kalan, kimin altında kaldıysa siktir-et. kursağımdaki istasyonları yıkarak başladım yutkunmaya artık adın  trafik yapmıyor bu yolda.  kabaran izi kalmış jilet izlerimi okşayarak yavaşlattım ellerimi insan yarasına nasıl dokunursa öyle güzel bir gülü tutmak. bazı gece  buğusu kalmış sabahlara uyandı

esere isim bulamadık, gereği de yok

Resim
yazamadığım birkaç satır, susturamadığım arsız türkçesi dilimin. söz gelimi gidişinden bahsetmek sevgilinin ve biraz kanayan yanlarından yaraların ağrısı geceyi ağırtarak ağlayan neşteri düşmüş tırnaklarım. biten cümlelerin ardından alınan birkaç nefes ve yine bitenlerin ardından alınan ders söyle hangi yoklamanın kaçağındadır farz hangi aldatan almış başına aklını hangi aldanan kaç düşmüş en az. beni bırak beni duy, yalnız anlamayı sözde bıraktığın artık yemek ben kendimi tabağın kenarında sıyırmış içimde bir savaşı veren çatal bıçak. oturup yıkandım kaç bayram çocukların avuçlarından öptüğüm saf, yüzü ahına bulanmış nasır sarması günahların söyleyin kaç gecedir takıldı aklınıza harman olup tıkanan nefesim, nefsini öldüremeyenlerden sebep ! ah nasıl titredi ellerim öldürdüm dişlerimden akan mezarlığı artık kimsenin arkasından konuşamayacak kadar suskunum kimse de kimsenin yüzüne karşı sahici değil konuşurken.