dört yirmi beş



korkarım yalnız öleceğim dedim, bir aynaya.

yeraltı meyhanelerinden sarhoş çıkıp asfalta ağız silen serseri yol kenarıydım, bakarken.

durup dörtlüler yaktığım hayatın evresi bu vakit. bir an intiharı yakıştırdım kendime. 

üstümde kareli gömlekler, açılara dik yaraşır süratle çarpıştığım yüzlerde buldum kendimi.

affedemediğim tanrılar dizdim metinlere. tarlaya dikilmiş karga kovucusuydum bazen . bu çirkinliğim ona yakışırdı ancak.

hala daha düşünürüm, kafam bardaktan dudaklara düşen suyun her yutkunuşta akla getirdiği anılar kadar karışık.

kimisi için çok üzgündüm, sonuçlarını bile bile yapmış olsakta.

ki sevişmenin de eksilmek olduğunu öğrendim çoğu kez.

defarlarca eskilmeyi de sevdim.

ama aşırılığı fazlalıkta aradığında yok oluyorsun. 

insanın gerçekten en büyük şansıdır zaman.

ben tüm şansımı kaybettim eksilerek.

şimdi 

rehberler alfabedik sıralarla isim kovalamaca yarışında

ben ellerime vakit ayıramayacak kadar tutunamaz haldeyim.

intiharı düşündüm

ama düşündüm ki

bekledikçe güzelleşen tek şeyin ölüm olduğuna inandım.

bekledim.

o aniden 

belli bir belirsizte gelen ölümü.

durup duruken cansızlığa sarılışı insanoğlunun.

aslında bir yandan büyük bir yanlışın içine doğru koştuğumun farkındaydım.

ama koşarken hiç düşmedim,

belki düşseydim çocukluğum gelirdi aklıma,

eğer ayağım takılsaydı 

koşmaya devam etmez

geri dönmeyi anımsardı aklım.

ben tüm bu çelişkiler içinde, ölümün o sessiz ve rahatsızlığı olmayan dingiliğindeki huzuru 

yabancılığı

tanınmasızlığı 

herhangiliğini bekliyorum.

hayır, bir çöküntü anında söylemiyorum, inan ki

insanlar birkez olsa bir gün öleceğine kadeh kaldırmaktan ne kaybeder ki

hem en azından

bir kez olsun emin olunan bir gerçek için kaldırılan kadehin keyfini çıkaralım.

kafam karışık, ama inan ki

bunu bir çöküntü anında söylemiyorum.


-rızaçelik

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

esere isim bulamadık, gereği de yok

EN SON

gelirken ağustos giderken şubat