kimlikte eskiyen doğum

henüz toy bir çağın mübalağasıydı adım,
kırkı geçmişlerin.
alnı kırışmışların yanında kırışan sayfalar sayısı toplamı
yaşıma denk düşmez iken, vaktinde okey masalarında yancı bile olamayışımı da eklersek
içtiğim oraletlere attığım şekerlere düşerdi boyum.
üzgünüm,
bir çalgının vurgusunda kayan parmaklarımın küçüklüğünde.  bazı notalara yetişemeyen şarkıların
eskik ölçülerinde buluştu varlığım. oysa sevdiğim,
dilimden düşmeyen bir ezgisiydi nakarattaki adın.
üzgünüm,
toprakları kazdığımız Fatih ile doktorculuğu oynayamadığımızdan. aramakla geçen yılların biriktirdiği tozlardan örtündü üstümüz. yıllanmış bilyeleri çıkartığımız keser,
doğum günlerinin hatrı sayılır bıçakları
ve üflemekten yorulan dudaklarım.
üzgünüm,
kelimelerin kiyafet olma durumuna, ifadeyi bir yabancılıkla geçmişe yad etme hallerindeki yorgunluğa ve bir kaç yaratıcı kıvamına süzülmüş el ayalarımdan.
affı sıfatı yok bazı durum hal eklerinin ki, ben akşam ezanından sonra karıştım tiner kokularına.
dört odalı bir döküntünün sıcağını boyarken ellerimin değişen renginden tuttum annemin bileklerini.
üzgünüm,
bir beden büyüğünü taşıdığım kıyafetlerin, seneye küçülmesini beklerken. öyle insanlığa yakıştıramadığım bir eylemi, büyümenin getirdiği yoksunlukla katıksız kalmanın yanında.
yaşım henüz kıyıya vurmamış bir yelkenli.
üzgünüm,
akla gelenin aklındakine yabancı kalmasına. ganyanlarda hatalı sollamalardan düşen atların, batan kuponları kadar da iflas eşiği hal eklerim.
gittikçe üzgünüm,
ayakta yürüyenleri gördükçe içime oturan bir ağdanın sıcaklığında. karşılayamadığım ev ihtiyaçları gibi beklentiler ve karı-koca ayrılığındaki zıt kutuplara düşmüşlüğümüz kimseler.
kin beslediğim doğumum,
kin beslediğim kaçıncı yüzyıllar.
yeniden doğsaydım, Mısır'la beraber yakardım kendimi. şehre inen bir alevli peygamberin ilahlı saldırısında şehit, adım Yunan'a bir bölünen bir tanrı olur ki ; ölüm tarihi yine yazılan roma rakamlarıyla.
üzgünüm,
ellerim kitap tozlarıyla eskimiş bir nasıra, alkol yetiştirme çabasında.
üzgünüm,
hayata. kalbime bir kedinin sokaktaki şefkati dokunabilecekken açlığını ortaya koyan cansız bedeni, sanırım bir el anca ölünce dokunur kalp masajında bana.
üzgünüm,
doksan altıya sırt koşan bir şirkin, çirkin tasvirleriyle dolu bura.
ne artan ne azabilen bir kabuğun kamburu içindeki bir kaplumbağa, öyle serseri bir mayını taşıyan tavşan
ya beni vur,
ya beni onlara ver.
henüz çok gençken.


rızaçelik

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Göklerden inen bir yaralı vardır

Ne olur bana biraz sen lazm

Trifolium İncarnatum Ölümü