gelirken ağustos giderken şubat




bazı gece buğusu kalmış sabahlara uyandım
kendimi kuruladığım bulutlar
ve
üstümden ameliyatı yarıda bırakmış doktorun unuttuğu neşterleri sökmekle başladı kahvaltılarım.
ben
ağaçlara yaprak ören
sen yolları bozuk çürük şehirlerin kırık havası
ikliminle iplerini koparttığın 
bahar.
dilimden biten tüylerle başladı 
içimdeki eksikliğim
ve 
yazılacak çok sözümün
kara tahtası kadar kara yüzün.
dişlerimden canımı çıkarmakla başladı hayata dönüşüm
artık yarının sana beni getirmeyeceğinden eminim.
düşüm sana
bir de düşmüşlüğüm
kalmıştır eski bir defterde.
aklımı adına taktığım portmanto iskelet
senin bir kemiklerinde fayda var
geri kalan, kimin altında kaldıysa siktir-et.
kursağımdaki istasyonları yıkarak başladım yutkunmaya
artık adın 
trafik yapmıyor bu yolda. 
kabaran izi kalmış jilet izlerimi okşayarak yavaşlattım ellerimi
insan
yarasına nasıl dokunursa
öyle güzel
bir gülü tutmak.
bazı gece 
buğusu kalmış sabahlara uyandım.
saçlarını kesmek kadar sıradan olamazdı artık bazı kırıklar
benim kirpiklerim bile yok.
günaydınları sökerek uyandığım sabahlar,
günaydınları tren istasyonlarında bekleyen köpekleri öperek uyandığım,
günaydınları parklarda yatan şarap şişelerini ısıtarak uyandığım sabahlar...
bazı 
gece buğusu kalmış sabahlara
bankları terkederek uyandım.
öyle
öyle soğuğu tenimle denkleştiremeden, 
bankları terkederek.


-rıza çelik

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Göklerden inen bir yaralı vardır

Ne olur bana biraz sen lazm

Trifolium İncarnatum Ölümü