Canım Ellerindeki Parmaklarım
hayli zaman geçti, bir cümle üstünden
bir cümleye uzun geçmişler yitirilip
hayli yorgunluklardan çıkarken, sayılı sefer saatlerinde alalecele yetişme günlükleri dolu
giden mesajlarda
bankamatiklerin ağır aksak işleyiş sıralarındaki tedirginlik
ki karaköy vapuruna son dakika kala
kulağımda adını bilmediğim bir temsilcinin müşteri sıfatındayım şuan
yanlış zaman
af diledim yüzüne tebessümlerle
öyle açık seçik, halk arasında
topluma sırt çevirdiğim anlardır bunlarda.
yanağındaki sıcaklık ya hastalıktan ya bu ten yakan güneş
ama teninin açıklığı bir bebeğin doğumuyla denk düşer ancak.
ah bu kırmızı ışık
beklerken bir yeşilin gözlerine vuruşunu
ayaklarımın ayaklarının hizasına iştima çekişi
ben zor zaptettim ellerimi ellerinden
ani ve hıza kapılmış bir karınca savruluğunda
döndüm durdum sağına mı soluna mı geçmeliyim derken
üstünde rengimi bulduğum tüm 90 derecelik açılarında
acıları unutarak derecesinde ısındığım karelerde kaldı aklım.
bekle,kalabalık üstüme üstüme geliyor
miting alanlarını boşaltan halkın dökülen çöpleri gibi döküldü ayaklarım ardına
sana yetişirim diye düşündüm, on gün sonra.
oysa farklı zaman dilimlerinde aynı koşullara geç kalmış
yapışık ikizler kıvamında insanlığımız
senin de uçuramadığın uçurtmalar
benim de vurmaya kıyamadığım balonlar var.
çocukluğumun eksikliğini tamamladım, çocukluğu sende konuşarak
butiklerin yağlı boya kokularından kaçarken
sığınan kolların kollarımda
ki ellerini kollarımın kırılan yanlarında hissetim
iyileştim
içinde bir ormanı büyütebilecek toprak fincanı
gördüklerini düşündüm
çayın ne kadar sıcak olduğunu ikimizde biliriz
ama ellerinin bileklerimden parklarıma kayan sürtünme kuvvetini
ellerinin bileklerimden parmaklarıma düşen yer çekimini
elleriminin bileklerimden parmaklarıma düşen sıcaklığını
ben bilirim yalnız.
birbirini kovalayan saatlerin düşmanıyız
ki bizimde vaktimiz geldi birbirimizden ayrılmaya.
omzuna düşen burnuma acıdım
beline sarılan kollarıma küsüp
sende yeniden buluşmaya ders verdim.
bana sana sarılmayı yine yeniden öğret
belki dokunmayı unutan parmaklarım vardır
belki unutarak dersi tekrar etme çabasında
sarılmanın sendeki tüm zaman kiplerini pekiştirmek isteyen
cânım parmaklarım vardır.
Rıza Çelik
bir cümleye uzun geçmişler yitirilip
hayli yorgunluklardan çıkarken, sayılı sefer saatlerinde alalecele yetişme günlükleri dolu
giden mesajlarda
bankamatiklerin ağır aksak işleyiş sıralarındaki tedirginlik
ki karaköy vapuruna son dakika kala
kulağımda adını bilmediğim bir temsilcinin müşteri sıfatındayım şuan
yanlış zaman
af diledim yüzüne tebessümlerle
öyle açık seçik, halk arasında
topluma sırt çevirdiğim anlardır bunlarda.
yanağındaki sıcaklık ya hastalıktan ya bu ten yakan güneş
ama teninin açıklığı bir bebeğin doğumuyla denk düşer ancak.
ah bu kırmızı ışık
beklerken bir yeşilin gözlerine vuruşunu
ayaklarımın ayaklarının hizasına iştima çekişi
ben zor zaptettim ellerimi ellerinden
ani ve hıza kapılmış bir karınca savruluğunda
döndüm durdum sağına mı soluna mı geçmeliyim derken
üstünde rengimi bulduğum tüm 90 derecelik açılarında
acıları unutarak derecesinde ısındığım karelerde kaldı aklım.
bekle,kalabalık üstüme üstüme geliyor
miting alanlarını boşaltan halkın dökülen çöpleri gibi döküldü ayaklarım ardına
sana yetişirim diye düşündüm, on gün sonra.
oysa farklı zaman dilimlerinde aynı koşullara geç kalmış
yapışık ikizler kıvamında insanlığımız
senin de uçuramadığın uçurtmalar
benim de vurmaya kıyamadığım balonlar var.
çocukluğumun eksikliğini tamamladım, çocukluğu sende konuşarak
butiklerin yağlı boya kokularından kaçarken
sığınan kolların kollarımda
ki ellerini kollarımın kırılan yanlarında hissetim
iyileştim
içinde bir ormanı büyütebilecek toprak fincanı
gördüklerini düşündüm
çayın ne kadar sıcak olduğunu ikimizde biliriz
ama ellerinin bileklerimden parklarıma kayan sürtünme kuvvetini
ellerinin bileklerimden parmaklarıma düşen yer çekimini
elleriminin bileklerimden parmaklarıma düşen sıcaklığını
ben bilirim yalnız.
birbirini kovalayan saatlerin düşmanıyız
ki bizimde vaktimiz geldi birbirimizden ayrılmaya.
omzuna düşen burnuma acıdım
beline sarılan kollarıma küsüp
sende yeniden buluşmaya ders verdim.
bana sana sarılmayı yine yeniden öğret
belki dokunmayı unutan parmaklarım vardır
belki unutarak dersi tekrar etme çabasında
sarılmanın sendeki tüm zaman kiplerini pekiştirmek isteyen
cânım parmaklarım vardır.
Rıza Çelik
Yorumlar
Yorum Gönder