ölüm üzerine meseleler V


yaptıklarım için kendime hiçbir üzüntüm yok. yalnızca toprağa yakışmayan iklimler dolu aklım için toprağa karşı geçirdiğim iç kanamalı intihar eylemcileri iç organlarım.
ne hadsizim ! ne haksız !
kahır dolu geçen günlerimin içindeyim, kilitli tek bir kapı yok. ama insanın kendi kabuğundan çıkması, dış dünyaya karşı çektiği yabancılık, sanki yeni doğmuş bir bebeğin birine anne diyebilme savaşında yaşıyormuş gibi yarına hiç hazır değilim. asla olamayacağım.
hayatımın klasik müzik tasvirindeki akşam biralarında geceye doğru bükülen akrebin, yelkovanına borç bildiği dakikalarındaki serin ellerimle okuduğum kitapları kenara bırakıp,
ölümün beni bu yaşamdan nasıl koruyacağını tasarlıyorum.
başımı koyduğum yastığın ıslaklığı düşüyor aklıma, kasvetli ve yağmurlu havalarda. diğer insanlar gibi huzurlu bir uykunun getirdiği dinçlikten uzak, kramp girer gibi dalgın kalan yüzümün aniden parmaklarıma batan iğnenin acısında uyandığım soluksuz sabahları yaşıyorum.
kendimi "şimdi"'ye o kadar uzak bir yakınlıktan bakıyorum ki, zamanın hiçbir diliminde şimdiden başlayamıyorum.
"şuan"'dan bahsedebilecek hiçbir gücüm de yok. hem sahici çöküntüyü, sahte ayna devliğindeki tiyatroya tercih ederim. aksi bu pratik temizlik için halının altına saklanan çekirdek çöpleri gibi anlık gururlara da dahil olamaz.
belki birazdan moda'nın yokuşunda bulurum ayaklarımı ve sahilin nasıl kayalıkların suratına inen bir tokatı seyredalgınlıklarını izlerken, buna nasıl sessiz kalacak kadar alçak ancak o kadar da iç açıcı yeşil yaz örtüsünün nasıl serildiğini sorgulayacağım.
ne yapmalıyım ki başka, insanlar gördükleriyle şükretmeyi biliyor yalnızca. savaşmayı yalnız asker elinde, öpmeyi yalnız sevgili de.
hem çicekte yalnız toprakta değil.
bilmiyor kimse.
ne yapayım.

rıza çelik

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Göklerden inen bir yaralı vardır

Ne olur bana biraz sen lazm

Trifolium İncarnatum Ölümü