sen git artık


anlatabilirim diye sustum,
sustum ama anlamıyorsun işte.
mecali kalmamış bir ağzın
sökülen harflerinden sesleniyorum sana son kez.
her sonu yeniden yaratan bir çocukluk
ağlamaktan uykuya yenilen gözlerini giyerken
seni öyle çıplak bir anda affettim.
affettim ama
beni anlamıyorsun işte.
düşen bir kemiğin ardından
etin bozulan yanlarından koştum sana
çürümüş, solmuş.
ben rengini sende giyinmiş gökkuşağıydım gökte
gözlerinden halkın düşen bir kahraman
içinde bana büyüttüğün aykırılıklara düşman bir gladyatördüm
evveli, sonrası olmayan bir masalın
belini dik tutmaya çalışan samana arka çıkan yancı
seni yanıma nasıl kavuştururdum diye sığındığım türkçeye çektiğim yabancılık...
kalın giyin artık
kış kasım'a kin
sert vurur soğuk.
sorma
anlatamam, bununda bir anlamı yok artık.
ağladım
dilediğim çok şekerler düştü
düştü
dizlerimi kanattığım yerlere.
küsmedim, darılmadım da hiç bir eksikliğe
git.
belki kalman
içimi birbirinden ayıran neşter giymesine sebep olur kelimelerin,
belki kalman
aklımda alevli meleklerin çıkarttığı yangına sebep olur,
belki kalman
beni daha çok unutturur,
belki sen gittikçe  iyiye gider kelimelerim,
belki sen gittikçe melekleri annem gibi bilirim,
belki sen gittikçe kendimi bilir
sen gittikçe daha güzel kalırsın.
sen git,
ben sana
ne kadar anlatabilmek için
susarım

bilmiyorum.
zaten anlattıklarımında önemi yoktu ya bugüne kadar
bu his
bu yoksunluk
anlatamam...

Rıza Çelik 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Göklerden inen bir yaralı vardır

Ne olur bana biraz sen lazm

Trifolium İncarnatum Ölümü