ölüm üzerine meseleler VI
Ve şimdi maksadını aştığım, dolu görünsün diye aksedilen bir kaç kağıt parçasından sesleniyorum size.
Sanırım geride bir kaç izmarit, yıkanmayı bekleyen şarap dipli bardaklar ve raflardan masaya düşmüş açılmamış paket cipsleri.
Yoksulluğum düşüncelerimle ölçülür ancak, fikri bile olmayan insanların zenginliği benim alt katımda gerçekleşir.
Öyle uzun maceraları konu alan bir seyahatname olmayacak. Öyle ipek yolu adı kadar masum da değil. Farzedilen yanlarından bakıp, aklınıza çizilen bir yaşam biçiminde dünyası her gördüğünüz insanın.
Çünkü gerçekler ve gerçek denilen şey insanın kendidir.
Her insanın gerçeği birbirinin yalanı, yanlışı, eksikliğidir.
Bugün öyle pek laf arasında çalan bir telefon sıkışıklığında bırakılmış dolu restoran tabakları kıvamında birşey olmayacak gidişler.
Bomboş, tamda insanların üşütmeyen bir serinliğinde gecenin sokaklardaki sessiz tutkulu, eğlenceli, eve dönüş hayallerinin olmadığını varsaydığı bir boşluk.
Belki park halindeki arabalar kadar olur size rahatsızlığım.
Belki ücra köşelerde kalmış geçen yılbaşında unutulan leblebi gibi varlığım, habersiz.
Aslında konudan uzaklaşıyorum gittikçe, bu birşeyi ifade etmeye çalışırken bir yandanda olabilirliğini düşünme çabasındaki endişeli ağır kararın getirdiği karmaşıklık.
Özür dilerim, herhangi bit hatamdan değil canım öyle gelişi güzel bir anın tam yerinde böyle istedi.
Üzgünüm, ama sizlik birşey yok.
Olsa bile oralı değilsiniz. Biliyorum.
Affı saadeti yok bu işin, bazen hayatı ne kadar yaşarsan yaşa ömrüden düşünmek ayırdığın bir dakikalık vakit insanın hayata bağlı iplerini koparmaya yetiyor.
Yoruldum, kemiklerim damarlarım, nefesim, içimdeki herbir hücrenin evlatlarıda yoruldu.
İnsanlara karşı ince düşünmekten, alaycı tasviri barındıran korkaklıklarından ve sanırım artık düşünmeye gerek olmadığını düşünüyorum.
Ne kadar çıkmaz bir esmerliğin içinde, aranıp duran yollar kayıpsa beni buluyor bu kader..
Belki de.
Bugün bilemiyorum.
rızaçelik
Yorumlar
Yorum Gönder