- bir ara çok güldüm. kalabalık caddelerdeki herkesin haricimde yaşamak telaşını unutup, birer peynir arayan fare gibi indirim kovalayan o canlılığına,
o içten içe aradıklarını koruma heyecanına,
o herhangi durağanlığın ve şaşkınlığında karşıdan karşıya geçilen ışıklardaki kırmızısıyla güldüm.
güldüm pek, acısını çıkarır gibi aralarından yokluğumun. kendimi kandırır gibi ya da bir çiçeğin kendini ormana sığdırma uğraşı gibi.
...
seneler 2000'i kovalıyorken çıktım sokağa. asfaltı alt caddelerde görürken, ayaklarımı toprağa eskittim. ama allah bilir, ezandan ezana koşardık evlere. o zamanlar göğüs kafeslerimdeki telaşlı ağrılar ve alnımdan dökülen terlerin dahi tenimde terkettiği huzurlu dinlenişleri vardı.
aşıktım, evcilik oynarken bile sadıktım. kiremit taşı parçalarından mermicek çorbaları yapmak kadar gününde güzeldi herşey.
yaprak dolmaları incir ağacının nefreti olur, yalnız sevdiğimizin peşinden de koşarken kanamazdı dizlerimiz.
bak şimdi, hala her gün yarının vasiyetini bırakıyorum parça parça. her bir söz, her bir anı, her bir dokunuş, her bir adım.
kafam bir okyanus ve adını dahi bilmediğim canlılar topluluğu anılar. kahretsin ! gemiler gibi geçip gidiyor insanlar ve boyumdan büyük dalgalarla savaşmakta olan içim.
sanırım artık miğdem bulanıyor yaşamaktan. bana bu yüzleri boka sürülmüş yapma sıçan sıfatında şehrin arka sokaklarını kendine kümes belleyen sözde meleklerin insanlığı dokunuyor.
miğdem bulanıyor yaşamaktan.
belki hiç asmamalıydım çocukluğumun fotoğraflarını duvara. ölülerin reklamı olmaz. bende tek seyircisiydim anlamsızlığın.
küçüktüm, cahildim, kendimi bilmezdim.. hala.
rıza çelik
o içten içe aradıklarını koruma heyecanına,
o herhangi durağanlığın ve şaşkınlığında karşıdan karşıya geçilen ışıklardaki kırmızısıyla güldüm.
güldüm pek, acısını çıkarır gibi aralarından yokluğumun. kendimi kandırır gibi ya da bir çiçeğin kendini ormana sığdırma uğraşı gibi.
...
seneler 2000'i kovalıyorken çıktım sokağa. asfaltı alt caddelerde görürken, ayaklarımı toprağa eskittim. ama allah bilir, ezandan ezana koşardık evlere. o zamanlar göğüs kafeslerimdeki telaşlı ağrılar ve alnımdan dökülen terlerin dahi tenimde terkettiği huzurlu dinlenişleri vardı.
aşıktım, evcilik oynarken bile sadıktım. kiremit taşı parçalarından mermicek çorbaları yapmak kadar gününde güzeldi herşey.
yaprak dolmaları incir ağacının nefreti olur, yalnız sevdiğimizin peşinden de koşarken kanamazdı dizlerimiz.
bak şimdi, hala her gün yarının vasiyetini bırakıyorum parça parça. her bir söz, her bir anı, her bir dokunuş, her bir adım.
kafam bir okyanus ve adını dahi bilmediğim canlılar topluluğu anılar. kahretsin ! gemiler gibi geçip gidiyor insanlar ve boyumdan büyük dalgalarla savaşmakta olan içim.
sanırım artık miğdem bulanıyor yaşamaktan. bana bu yüzleri boka sürülmüş yapma sıçan sıfatında şehrin arka sokaklarını kendine kümes belleyen sözde meleklerin insanlığı dokunuyor.
miğdem bulanıyor yaşamaktan.
belki hiç asmamalıydım çocukluğumun fotoğraflarını duvara. ölülerin reklamı olmaz. bende tek seyircisiydim anlamsızlığın.
küçüktüm, cahildim, kendimi bilmezdim.. hala.
rıza çelik
Yorumlar
Yorum Gönder